Cuma, Mart 16, 2007

Kızımı kim öldürdü?

Kızımı kim öldürdü?
Adana'da Doktor Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören Emrah Kaya (24), hastalara uyuşturucu verildiğine ve dayak atıldığına ilişkin görüntülerin televizyonda ve gazetelerde yer almasından sonra ailesi tarafından hastaneden alınarak, "cinci hocaya" teslim edildi. Kaya ailesi, içinde "cin" bulunduğu söylenen zihinsel engelli kızları Emrah'ı, "hoca" olarak tanınan Abdullah Yeşiltepe (45) ile bir odaya kapattı. Emrah Kaya, iki gün kaldığı bu odadaki "cin çıkarma" seansında yaşamını yitirdi.
Şubat ayının 22'sinde yaşanan bu olayı herkes unuttu, Emrah Kaya'nın babası unutmadı. Acılı baba, olayı ve başından geçenleri Evrensel Gazetesi'ne gönderdiği bu mektupta tüm ayrıntısı ve çıplaklığı ile anlattı. Susuyor ve sözü babaya bırakıyoruz:
Kızımı kim öldürdü?
Kızımız 1996 yılında ruh hastalığına yakalandı. Doktor hastanede yatması gerektiğini söyledi. Üç ay geçtikten sonra bizi aradılar. ‘Kızınızın taburcu olması gerekiyor gelin alın’ diye.
Gittiğimizde çok perişan bir halde idi. Saçlarını kesmişlerdi ve çok kirliydi. Sanki bir hastane değil de bir zindandan çıkıyor gibiydi. Psikolojisi tamamen bozulmuştu. Kızım gün geçtikçe kötüleşiyordu. Biz hastaneye her gittiğimizde farklı ilaçlar yazılıyordu. On yıl çok zor günler geçirdik, sonunda aile arası bir karar aldık ve Antakya’daki bir doktora gitmeye karar verdik. Antakya Devlet Hastanesi’ne ayda bir gidiyorduk ve gördüğü tedaviye cevap vermiyordu. Aksine daha kötüleşiyordu.
15 gün sonra tekrar Adana Sinir ve Ruh Hastalıkları Hastanesi’ne götürdük. Her zamanki doktorumuz yoktu. Nöbetçi doktorlardan Nihal Öztürk adında doktor muayene etti ve ikinci kadın servisine yatırdılar. Bir aylık süreden sonra hastaneye telefon ettim, durumunu sordum. ‘İsterseniz gelin kızınızı alın bayramı ve yeni yıllı beraber kutlarsınız, durumu iyi’ dediler. Hastanede kızımı gördüğümde tanıyamadım, çok perişandı ve saçmalıyordu. Hemşirelere “Ben kızımı bu halde nasıl alırım'' dedim. Bana ‘Çıkınca düzelir’ dediler.
Eve götürdüğümde hırçınlaştı; balkona çıkıp intihara kalkışıyor, vurup kırıyordu. Akşam tekrar Adana’ya götürdük, hastaneye yatırdık.
10.02.2007’de hastaneye telefon edip kızımı sordum. Bana kızımızın iyi olduğunu taburcu edilebileceğini söylediler. 13.02.2007’de hastaneye gittim. Yattığı yere çıktım, tanıyamadım. Yüzü morluklar içinde, ayakları parçalanmış, ellerinde ısırık izleri ve boynunda jilet izleri vardı. ‘Baba beni buradan kurtar’ diye çığlıklar atıyordu. Kızımı alıp eve döndüm. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bize gelen giden yaşlı akraba ve dostlar ‘Hocalara götürün, bu hoca işidir’ dediler. Ama biz böyle şeylere inanmıyorduk. Maddi durumumuz gün geçtikçe zayıflıyordu. Eşimin teyzesinin oğlu Abdullah Yeşiltepe bize geldi. Biraz oturduktan sonra kızımın saçmaladığını ve yerinde oturamadığını gördü. Hastalığını biliyordu. ‘Kızınız tıbben iyileşmez’ dedi. ‘Ben kızınızı iyileştiririm’ dedi. Bize, ‘Kuran-ı Kerim’de ayetler var, okuyacağım kızınız iyileşir’ dedi.
İnsan bazen çaresizlik içine girince çözüm ne olursa olsun inanıyor. Biz de bir çeşmeden içen bin çeşmeden içer dedik, ertesi gün adam tekrar geldi. Elinde zeytin yağı şişesi, içine biraz tuz katıp ayetler okuyup içiriyordu. Sobanın yanında bir sopa vardı. Onu alıp kızımın omuzlarına bir iki sefer vurdu içmesi için. ‘Dur, bu iş böyle olacaksa olmasın’ dedik.
Sonra cebinden küçük Kuran’a benzeyen ciltli bir kitap çıkardı. Onu başının üzerine koyup okumaya başladı. O gün kızımız güzel yatmıştı, sessiz yatmıştı, hanımınla bu duruma sevindik. Üçüncü gün adam hanımı ile beraber geldi. Sabah sekiz sularında tekrar ayetler okumaya başladı. Sonra ara verdi ve su istedi. İçtikten sonra hanımları dışarı çıkardı. Ben bu arada mutfağa gittim. Arka odadan hanımının çığlıklarını duydum. ‘Kalk üzerinden öldüreceksin kızı’ diyordu. Adam kızımın akciğerleri üzerinde bağdaş kurup oturmuş, tüm ağırlığını vermişti. Hemen üzerinden ittim. Kızımın kalbi durmuştu. Büyük bir öfke ile kızımı öldürdüğünü söyledim. ‘Allah’ın takdiri’ dedi. ‘Ölmeseydi sizi öldürecekti’ dedi. Ben ve hanımım adama vurmaya başladık. Adam evden çıkarken bizi tehdit etmeye başladı. Kızımızı kendisinin öldürmediğini söylememizi, aksi durumda bizim ona yardım ettiğimizi söyleyeceğini belirtti. Bütün bunların üzerine medya olayı abartarak, tamamen saptırdı.
Adana Ruh ve Sinir Sağlığı Devlet Hastanesi’nde hastalara tam bir köle gibi davranılıyor, işkenceye maruz bırakılıyordu.
Kızımız sağlık hizmetlerinin kısıtlılığı ve devlet hastanelerinin şu anki durumu yüzünden öldü.
İbrahim Kaya

Cumartesi, Ocak 13, 2007

yorumsuz

'Sigara böreğine Yeşilay böreği diyelim'

Yeşilay Gebze Şubesi yöneticileri, çağrışım yaparak sigara içme alışkanlığına özendirdiği gerekçesiyle 'sigara böreğinin adının 'Yeşilay böreği' olarak değiştirilmesi için Türk Dil Kurumu'na (TDK) başvurdu.Yeşilay Gebze Şube Başkan Yardımcısı Bilal Başkonuş, daha önce sigara böreğine, Yeşilay böreği denilmesi için kampanya başlattıklarını ifade ederek, bu ismin 'Yeşilay böreği' olarak değiştirilmesi için TDK'ya, faks ve internet aracılığıyla dilekçe gönderdiklerini belirtti. Başkonuş, TDK uzmanlarıyla yaptıkları görüşmede konunun olumlu karşılandığını, pazartesi gününden itibaren yapılacak toplantıda bunun değerlendirilebileceğini söylediklerini kaydetti.

Perşembe, Kasım 02, 2006

Bir kaza yaptım, hayatım kaydı...

"Kazadan önce nasıl güzel bir hayatım vardı bilemezsiniz. Çok param yoktu, tek odalı bir evde oturuyordum ama, eşim ve 2 çocuğumla mutlu bir yaşantımız vardı" diye söze başlayan Gökçe, 3 Kasım 1996’daki kazayla bunların hepsinin geride kaldığını söyledi. Kaza nedeniyle bir süre cezaevinde yattığını, oğlunun üniversite eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldığını ifade eden Gökçe, "Bir kaza yaptım, hayatım kaydı. Önce cezaevi, ardından geçim sıkıntısı ve katlanarak artan borçlar. Yaşadıklarımız dayanılacak gibi değil" diye konuştu.

KİMSEDEN MADDİ YARDIM ALMADIM

Kazadan sonra kamuoyuna kendisinin "kahraman" gibi lanse edildiğini, para ve iş vaadleri yapıldığını kaydeden Gökçe, şöyle devam etti: "Bunların hiçbiri yerine gelmedi. Ya da birileri gerçekten yardım etti, bana ulaşmadı. Bilemiyorum. Bir örnekle anlatayım. Bu yaz parkta otururken Almanya’dan izinli gelen birisiyle tanıştım. Maddi durumumun iyi olması gerektiğini söyledi. Ben de ’borç içindeyim’ dedim. ’Nasıl olur? O kadar yardım vaatleri vardı. Senin için biz bile aramızda 3 bin mark toplayıp gönderdik. Ulaşmadı mı?’ diye sordu. Tekrar böyle bir parayı almadığımı söyledim, şaşırdı."

BUZDOLABININ BORCUNU ÖDEYEMEDİ

Maliyeye borcunun 80 bin YTL’ye ulaştığını bildiren Gökçe, "Borç içinde yüzüyorum. Geçen yıl Ramazan Bayramı öncesi biraz para kazanabilmek için kamyonumla yola çıktım. Ancak borcumdan dolayı bağlandı. Şimdi bir şirkette kamyon şoförlüğü yapıyorum. Aldığım maaşla ailemi zor geçindiriyorum. Bu borcu nasıl ödeyeyim?" dedi. Aldığı buzdolabından dolayı icralık olduğunu da anlatan Gökçe, 470 YTL’ye aldığı buzdolabının borcunu dahi ödeyemediğini, bu nedenle icralık olduğunu, mal bildiriminde bulunmadığından 10 günlük hapis cezası aldığını söyledi.

SUSURLUK KAZASI

3 Kasım 1996’da 06 AC 600 plakalı otomobil, Balıkesir’e bağlı Susurluk ilçesinin Uçakyolu mevkisindeki akaryakıt istasyonundan karayoluna çıkan Hasan Gökçe’nin kullandığı 20 RC 721 plakalı otomobile çarpmıştı. Bu kazada Abdullah Çatlı, Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa eski Milletvekili Saffet Edip Bucak ise yaralanmıştı. Yargılanan Gökçe 3 yıl hapis cezasına çarptırılmış, ayrıca Kocadağ’ın eşi Kıymet Kocadağ’a 100 YTL (100 milyon lira) tazminat ödemesine karar verilmişti.

Pazartesi, Ekim 23, 2006

Animasyon Dünyasi'na MIT'den Hediye

Massachusetts Institute of Technology Yapay Zeka profesörleri geliştirdikleri bir programla zoru kolay eyledi.
Profesör tahtaya birşeyler çiziyor. Daha sonra çizdiği şekiller fizik kurallarına uygun olarak anime oluyor.
Bir bakın ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bayram Mutluluğu
Özellikle evli erkekler, bayramlarda çok mutludur. Bakire kızlar turunçlu, erkekler armutludur.Bayramlarda büyüklerini saymasını, küçüklerini sevmesini bilen erdemli kişiler; karı-koca el ele tutuşarak, günde yüz kapının ipini çekmek için sabahtan zerzevatçı eşeği gibi yola çıkarlar. Dolmuş, otobüs, vapur, itiş-kakış, ezilme, ayakta kalma, çiğnenme, küfür yeme, kan-ter içinde perişan, canlarından bıkarlar.
* * *
Kadın:- Ay, topuğum kırıldı!
Erkek:- Daniş Beylere de uğrayalım, geçen bayram gitmedik diye darıldı.
- Vallahi ter içindeyim!
- Ben de fena sıkıştım, bekle de şu köşeye bir koşu gidip edeyim.
- Orası olmaz, görürler. Hilmiyeler'de edersin.
- Yahu, çok sıkıştım...
- A, ayol dayan azıcık... Benimki de geldi ama tutuyorum.
- İnşallah evde yokturlar, bir kart bırakır, geçeriz.
- Kahve içecek halim kalmadı, sadece bir bardak su içeriz.
* * *
Oflaya, puflaya, terleye topallaya, o kapıdan bu kapıya ziyaret sürüp gider.
- Ooo, maşallah! Buyurun...
- Çoluk çocuk nasıl! Küçükler büyümüşler.
- Ellerinizden öperler. Sizinkiler nasıl, afiyettesiniz ya?
- İyiyiz, görümcem biraz rahatsız...
- Vah vah, geçmiş olsun. Havalar sakat...
- Sakın zahmet etmeyin. Kahve içmeyeceğiz...
- Öyleyse şeker buyurun...
- Biz artık kalkalım, malum ya bayram...
- Çok az oldu, biraz daha oturun...
* * *
Aman aman ne güzel, ne şenlik bayramlarda. Simitler bayatlamış, çiğ kalmış susamlar da. Çocuklara elbise, hanıma bir eteklik, iki kilo badem, bir kilo lokum, bir börek daha alın, vallahi ben çok tokum...Hıyar hıyar dolaşma, bir avanak uyuzluk. Ter kokan gömlek, sıkan pabuç, bahçelerde kereviz, kabzımallarda havuç... Uydurma gülücükler, şapşuplu öpücükler, suyunu çeken kese ve hep nefes nefese, ırgalan dur yollarda...
* * *
Sinir, öfke, yorgunluk, bir de kavga patlarsa, hele gömleğin yakası da biraz darsa...
- Senin gibi karının ta ağzına edeyim...
- Yapma bey, bakıyorlar... Allah canımı alsa da kurtulsam!..
- Hani biliyordun adresi kakavan karı? Kafa kafa değil, şalgam...
- Şu yol olacak galiba...
- Hangisi ulan? Numarası kaç? Soyadlarını da unuttum...
- Burası değil, kızma; galiba öteki tarafta olacak.
- Hay senin eniştenin bacağına... Vazgeçtim gitmiyorum!..
- Burnumdan fitil fitil getirme, n'olur, kuzum...
- Vallahi inme inecek, tutuldu yine omuzum!
* * *
Eteğim sarkıyor mu, çorabımın çizgisi... Öyle dur, koptu sutyenimin düğmesi.Korkunç gaz var karnımda, oram da çok acıyor, galiba basur memesi...
* * *
Beş kapı kaldı, üç kapı kaldı... O bunun evine, bu onun evine... Sözde bayram tatilinde dinlenme...Zenginler pahalı otellere, taban tepip kahrolmak enayi fakirlere.Aman bugün de kapı hiç kapanmadı, lokumları ikiye böl, badem de çok az kaldı... Aç şu camı, ruhum birden bunaldı... Artık kimse gelmese... Şehimeler geliyor, evde yokmuş gibi yapalım, kapıyı açmayalım. Sessiz bekleyiş, uzun uzun zil sesi...
* * *
İyi ki yoklar canım, bir kart yazıp geçelim... Dondurmam limonatam, kabuklu elma reçelim...
* * *
Düttürü düttürü düttürü düt! İster keçi, ister kaz, ister koyun güt... Patlayacak tabanlar topuktan mutlu olsun; bayram sizi bir güzel bayramlarken, bayramınız kutlu olsun.Not: 31 yıl önce yazılmış bir yazı... "Zurnada Peşrev Olmaz"dan...
Çetin Altan - Milliyet- Şeytanın Gör Dediği...

blog kişisi özgür

blog kişisi özgür olarak ben biraz sıkılmış ve bunalmış ve kendisini yalnız hissederekten bayramınızı kutlar; yaşı 50'nin üzerinde olanların ellerinden, yaşı 15'in altında olanların da gözlerinden öperim. arada kalan diğer insan kişilerini de uygun bir şekilde selamlarım.
iyi bayramlar kişiler.

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Papa'dan Promosyon ...

İngiliz The Times gazetesinin “Papa vaftiz edilmemiş bebeklerin ruhunu kurtararak kalpleri ve beyinleri kazanmaya çalışıyor” başlığıyla verdiği habere göre Papa 16. Benedikt, Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasındaki rekabeti artıracak bir adım atmaya hazırlanıyor.
Hıristiyan inanışına göre vaftiz edilmeden ölen bebeklerin ruhu ne cennete ne de cehenneme gidiyor, ikisinin arasında belirsiz bir noktada adeta havada asılı kalıyor.Ancak Papa 16. Benedikt, bu inancı dünyanın dört bir yanından 30 uzman ilahıyatçıya sorgulattı.İlahıyatçılar da tanrının, bütün ruhları kurtarmak istediğinden hareketle, ölmüş günahsız bebeklerin de vaftiz edilmeseler bile cennete kabul edilecekleri sonucuna vardı.
Papa 16. Benedikt işte bu hafta içinde Hıristiyan alemine bu sonucu duyuracak.Times’a göre Papa’nın asıl amacı bebek ölüm oranlarının yüksek olduğu Afrika ve Asya ülkelerinde Hıristiyanlığı İslam kadar cazip bir din haline getirmek. Zira İslam’da zaten ölü doğan ya da erken yaşta ölen bebeklerin cennete gideceğine inanılıyor.